top of page

Tıbbın Sessiz Ortağı mı, Görünmez Engeli mi? Klavye Sesleri Arasında Hekimlik

  • korhanz
  • 2 saat önce
  • 5 dakikada okunur
ree




"Teknoloji, insanları birbirine yaklaştırdığında gerçekten değerlidir."

Matt Mullenweg





Hastayı dinliyorsunuz, bir yandan da ekrandaki form sizi dinliyor gibi. Bir gözüyle hastaya, bir gözüyle sisteme bakan hekim portresi, modern tıbbın en tanıdık manzaralarından biri haline geldi. Elektronik hasta kaydı (literatürde genelde electronic health records - EHR olarak geçer, ben de bu kısaltmayı kullanmayı tercih ediyorum), artık sağlık hizmetinin görünmeyen ama vazgeçilmez bir parçası. Ama itiraf edelim, aramızda bu “ortaklıktan” çok da memnun olmayanlar var...

Kimimiz için EHR, düzenin sembolü: hastanın geçmişini tek tıkla görmek, laboratuvar sonuçlarını saniyeler içinde almak, reçeteyi dijital imzayla göndermek...Kimimiz içinse kaosun kaynağı: her sayfada farklı bir onay, bitmeyen kutucuklar, her yeni hasta için bir mini maraton.

Belki de en doğrusu, elektronik kayıt sistemlerinin modern tıbbın sessiz ortağı olduğu kadar, bazen görünmez bir engel haline de gelebildiğini kabul etmek.


Hekime Ne Sağlıyor?

EHR ilk bakışta sadece “kağıdı dijitale çevirme” gibi görünse de, pratikte hekime beklendiğinden çok daha fazla artı sunabiliyor. Ancak önemli olan, bu artıların gerçekten sahada hissettirilmesi. Ben bu artıları kabaca üç ana grupta özetliyorum:


  • Bilgiye erişim ve tanı-tedavi alanında destek: Hastanın tüm geçmişine saniyeler içinde ulaşabilme imkanı sunan EHR, karar verme noktasında hekimin kafasındaki “yüksek kreatinin değeri olan bir hastanın böbrek yetmezliği akut mu kronik mi”, “hipertansif bir hastada acaba daha önce bu ilaç denenmiş ve yan etki görülmüş mü” gibi soruların hızlı ve doğru bir şekilde yanıtlanmasına imkan sunuyor. Özellikle sistem ve hatta ülke geneli erişilebilirlik sağlayan, örneğin e-Nabız gibi sistemler hastanın tıbbi geçmişine dair detaylı bilgi sunarak hasta-hekim arasındaki bilgi asimetrisinin ortadan kalkmasına ve tanısal süreçlerin hızlanmasına imkan veriyor. Örnek vermek gerekirse, acil serviste mevcut klinik durumu nedeniyle anamnez veremeyecek bir hastada alerji, ilaç kullanımı veya önceki laboratuvar/görüntüleme sonuçlarını anlık görerek tanı-tedavi aşamasında karar verme süreçleri daha etkin ve güvenli bir şekilde ilerletilebiliyor.

  • Koordinasyon ve izlenebilirlik: Günümüzün tıbbının vazgeçilmezi olan multidisipliner yaklaşımda hiçbir hekim tek başına çalışmıyor; bir hastanın bakımında birden fazla hekim -hatta kimi zaman birden fazla branş-, hemşire, diyetisyen gibi birçok aktör rol alabiliyor. İyi tasarlanmış bir EHR sistemi, bu çok aktörlü süreci adeta omurga gibi destekliyor. Örneğin serviste yatan bir hastanın vital bulgu takibinin EHR üzerinden poliklinikteki hekimi tarafından takip edilebilmesi, hastanın farklı bir merkezde yapılan tetkik ve görüntülemelerinin dış konsültan tarafından görülebilmesi, tetkik-tedavi-takip sürecine dahil olan bütün paydaşların dijital ayak izlerinin kayıt altında tutularak geriye dönük incelemelere imkan sağlaması gibi faydalar tekrarlayan tetkiklerin, aşırı işlem ve maliyetin önüne geçilebilmesi ve kalite süreçleri için etkin bir araç olarak kullanılabiliyor.

  • Hasta güvenliği: Yine iyi tasarlanmış ve kalite kılavuzlarıyla uyumluluk gösteren EHR sistemleri, ilaç – ilaç etkileşimi uyarıları, kritik laboratuvar değerleri bildirimi gibi güvenlik destekleri, belirli özelliklere sahip hastalarda alınacak ek güvenlik tedbirleri (örneğin düşme riski hesaplanarak tedbir sistemlerini tetkiklemek gibi) sunarak hasta güvenliğine katkı sunuyor.

Özetle, doğru kullanıldığında EHR, sadece “kayıt” tutmuyor; bilgiyi akla dönüştürmek için güçlü bir zemin sağlıyor. Ancak sorun, bu dönüşümün bazen “hekimliğin doğal akışıyla” çakışmasında yatıyor.

Hekim Ekrana, Hasta Hekime Bakarken

Elektronik kayıt sistemlerinin en sık eleştirilen yönü, hekimi adeta ekran karşısına zincirlemesi. Tıp pratiği temelde beşeri bir sanattır; oysa EHR sistemleri bazen bu sanatı bir forma dönüştürür. Hasta göz teması beklerken, hekim ekrandaki ne işe yarayacağı konusunda en ufak bir bilgisi olmadığı 47. kutucuğa tıklamaya çalışır.

Zaman kaybı, sistem arayüzlerinin karmaşıklığı, her kurumun farklı yazılımı, veri giriş yükünün büyük kısmının hekimin omzuna kalması… Tüm bunlar, hekimler arasında yaygın bir dijital tükenmişlik sendromu oluşturuyor.

Bu noktada önemli bir paradoks doğuyor: İdeal dünyada dijitalleşme daha fazla hasta güvenliği vaat ederken, pratik hayatta bazen daha az hekim zamanı üretiyor.

Sistemin Görmediği Şey: Anlamlı Veri

Bir başka problem de şu: her şeyi kaydediyoruz, ama kaydettiklerimiz her zaman anlamlı veri üretmiyor. Formlar dolduruluyor, kutular işaretleniyor, ama sistem çoğu zaman “neye bakacağını” bilmiyor. Oysa verinin değeri, miktarında değil, bağlamında: Önemli olan sadece kayıt yapılması değil — kayıt yapılan verinin karışıklık içermemesi, semantik olarak anlamlı olması ve analize açık olması.

Bugün birçok EHR arşivinde belki milyonlarca satır veri var ama bu verilerin çok azı hekim kararını destekleyecek bilgiye dönüşüyor. Bu da sistemleri, bazen güzel arşivli ama sessiz bir kütüphane haline getiriyor.

Donanım ve Yazılım: Herşey daha fazla "kum saati" için mi?

Pek çok hekim EHR kalitesinden bağımsız olarak sistemin donanım sorunları veya EHR-donanım uyumsuzlukları sebebiyle zaman kaybına neden olduğunu düşünüyor - bu da motivasyonu düşürüyor.

Evet, hastanın anamnezini alıp muayene sonrası bulgularınızı yazdıktan sonra tetkik isteme ekranına tıkladığınızda ekranda beliren ve bir türlü kaybolmayan o kum saatinden bahsediyorum... Gerek akışın bozulması, gerek vakit kaybı, gerekse poliklinik odasında geçen o sessiz ve gergin bekleyiş pek çoğumuz için tanıdık bir sahne. Aynı gün içinde bu deneyim onlarca kez tekrarlandığında ise, en iyi tasarlanmış yazılım bile donanım gölgesinde işlevsizleşerek şikayet konusu haline gelebiliyor.

Kısacası, yazılım ne kadar iyi olursa olsun, donanım hantalsa sonuç hep aynı yere çıkıyor: Hekim bekliyor, hasta bekliyor, kalite bekliyor.

Ve sağlık hizmetinde beklemek, çoğu zaman en büyük maliyet oluyor.


Peki Ne Yapılabilir?

Gözlemlediğim kadarıyla hekimlerin büyük kısmının aslında elektronik kayıt mantığıyla bir alıp veremediği yok; konu genellikle tasarım. O yüzden geliştirme önerileri, zaman zaman kendimizi tasarımcılara doğru ifade edemesek de, aslında çok net:

  1. Kullanıcı merkezli tasarım: Aslında herşey hekim masasına oturmuş bir yazılım geliştiriciyle, ve hatta belki hekim olan yazılım geliştiricilerle başlıyor. Yazılımıcı-klinisyen arasında oturacak, tabiri uygunsa bir "tercüman", gerek hekim beklentilerini yazılımcıya doğru dille aktarmak, gerekse yazılımın yetenek ve kısıtlılıklarını hekime aktarmak için uygun çözüm olabilir. Klinik beklentilere hakim bir yazılım ekibi ve sistem özelliklerini kavramış bir klinik, motivasyon ve fayda maksimizasyonu doğuracaktır.

  2. Entegrasyon: Her iş ünitesi kendi sistemi içerisine kısıtlanmamalı; verinin akışı, tıpkı dolaşım sistemi gibi kesintisiz olmalı. Örneğin bir hastanın laboratuvar sonuçları, cerrahi sonuçları ve hekim kayıtları için farklı modüllere giriş zorunluluğu olmamalı; tüm klinik kayıtlara tek bir modülden ulaşılabilir olması sağlanarak klinik akışı kolaylaştırılmalı, hekim çabasının ve hafızasının daha etkin kullanmasının önü açılmalı.

  3. Otomasyon: Tekrarlayan veri girişleri azaltılmalı, mümkünse cihazlardan otomatik aktarılmalı. Farklı kaynaklardan toplanan veriler otomatik olarak uygun olan her formda gösterilebilmeli. Örnek vermek gerekirse hastanın hemşirelik muayenesinde saptanan kilosu, mg/kg hesabıyla order edilen ilaçlarda otomatik olarak hesaba dahil edilebilmeli.

  4. Veri kalitesi: “Her şeyi kaydet” değil, “doğruyu kaydet” yaklaşımı benimsenmeli. Serbest metin şeklinde yapılan veri girişleri minimuma indirilerek yapılandırılmış form kullanılmasına ağırlık verilmeli, serbest metin girişinin zorunlu olduğu alanlarda ise yapay zeka çözümleri kullanılarak veriler mümkünse kategorik hale getirilmeli. Ek olarak klinik ekibe hangi bilginin neden önemli olduğu, hangi verinin hangi analizlerde kullanılabileceği (özellikle klinik araştırmalar konusunda sağlayacağı faydalar) ve eksik ya da yanlış kaydın nasıl bir zincirleme hataya yol açabileceği anlatılarak veri kalitesi arttırılabilmeli.

  5. Hekim geri bildirimi: Kullanıcı şikâyetleri değil, kullanıcı içgörüleri tasarımın parçası olmalı. Kullanıcı deneyimi anketleri, günlük kullanım verileri ve sistem terk etme oranları düzenli olarak izlenmeli. Mümkünse klinisyene belirli sınırlar çerçevesinde modülleri yazılımcıya ihtiyaç duymaksızın kişiselleştirme (ancak burada kastım sadece renk-font değişikliği veya otomatik şablonlar değil, hekimin isteği doğrultusunda sisteme entegre edebileceği şemalar, sorular, otomatik veriler) imkanı sunulmalı.

Yani elektronik hasta kaydı, hekimlik pratiğini şekillendiren bir teknoloji değil; hekimliğin doğasını anlamaya çalışan bir araç olmalı.

Gelecekte Bizi Ne Bekliyor?

Elektronik kayıt sistemlerinin geleceği, aslında hekimi ekran başında tutsak etmektense, onun sesini dinlemeye odaklanıyor. Hekim konuşurken sistem özet çıkartabilecek, tanıları önerebilecek sesli kayıt ve doğal dil işleme teknolojileri, klinik notları tarayıp olası tanı, ilaç etkileşimi veya risk skorlarını anında sunabilecek karar destek asistanları, branş-hekim özelinde değişebilecek, gerekirse sadeleştirilebilecek kişiselleştirilmiş arayüzler, gelişen yapay zeka teknolojileri sayesinde hekimin geçmiş kararlarını analiz edip “kişisel karar desteği” oluşturabilen altyapılar... Örnekler, fikirler saymakla bitmez.

Ama bu gelişmelerin hepsi bir temel ilkeye bağlı: Teknoloji hekimin yerine geçmemeli, hekimliği güçlendirmeli. Çünkü hiçbir algoritma, hastanın gözündeki tedirginliği veya hekimin sezgisel kararını tam anlamıyla kopyalayamaz.


Son Söz

Bazen şunu unutuyoruz: Ekrandaki her tıklama aslında bir hekimin çabası; girilen her veri aslında bir hastanın hikâyesi.

Elektronik sistemler belki şu anda mükemmel değiller, belki de hiçbir zaman olmayacaklar; ama doğru yönde evrilirlerse, tıbbın en sessiz ama en sadık ortağı olabilirler.

Unutmamak gerekir ki asıl mesele “dijital kayıt” değil, insanı anlamaya çalışan bir sistem inşa edebilmek.

Tekrar görüşünceye dek, hoşcakalın...


Yorumlar


bottom of page